DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22349891,44%
İstanbul
27°

HAFİF YAĞMUR

13:16

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

127 okunma

ÜMİT VAR OLMAK

ABONE OL
11/02/2023 16:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İç ve dış kargaşalar, covid sürecinin uzun sürmesi birçoğumuzda karamsarlık oluşturdu.

Herkes birbirine soruyor: Bize ne oldu?

Ne oldu da pembe hülyalar bir anda kâbusa döndü. Moraller çöktü, umutlar dibe vurdu.

Çünkü, insanı hayata bağlayan en sağlam ip, umuttur. Umutsuzluk ise, idam sehpasının sandalyesidir. En zor anlarda, en çekilmez çilelerde, en dayanılmaz acılarda umut hep yanı başımızda bize teselli veren bir “iyilik meleği” ve bizi hayata bağlayan bir “can simidi” gibidir.

Umutsuzluk ise, dibi görünmeyen ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen kör bir kuyudur.

O zaman, niçin hayatta umutsuzluk çoğunlukla umutun önüne geçer? Veya neden hep umut yolculuğuna bilet almaya uğraşmak yerine umutsuzluk batağına saplanırız?

Elbette hepimizin soruya başka bir cevabı olacaktır: Bazılarımız gözlerini kapayacak, belki de kaybedenin kendisi olduğunu bile bile kurtulmak için yine de bir gayret göstermeyecektir.

Benim yapacağım yegâne şey sağlam bir sığınağa dayanmaktır.

Tam da bu noktada imdadıma, Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. (Lâ taknetû min rahmetillâh)” (Zümer Sûresi, 53) ayeti yetişiyor. Yüce Yaradan, umut ile umutsuzluk ekseninde bocalayacağımızı ve yolumuzu kaybedeceğimizi bildiği için, bize bu kurtuluş reçetesini sunuyor.

Dünyaya, sadece Rabbine kulluk etmek gayesiyle gönderilen insan, akıl, irade ve mantık gibi üstün yetenek ve kabiliyetlerle donatılmış en güzel varlıktır. İnsan; günah, kusur, isyan gibi hususiyetlerle küçülürken, akıl, mantık ve irade gibi özellikleriyle de cennet ufuklarında dolaşabilmektedir.

Allah ve Resulünün, emir ve yasaklarına uymayan her bir fiil suçtur, günahtır. İşlenen günahlara tevbe etmeyip günahta ısrar etmek ise ayrı bir günahtır.

Hz. Peygamber (S.A.V.) zamanında her türlü fenalığı yapan gayri Müslim bir kaç kişi bir gün aralarında tefekkür ederek,

-“Biz nereye gidiyoruz? İnsanlara niçin kötülükte bulunuyoruz. Peki şimdi ne yapalım?” diye birbirlerine sorarlar. Biraz tartıştıktan sonra da İslam’a girmeye karar verirler. Ancak, bu kadar fenalıklarla İslam bizi kabul eder mi? diye tereddüde düşerler. Aralarında istişare ederek Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e şöyle bir mektup yazarlar:

“Biz yaptıklarımıza pişman olduk, İslam’a girmek istiyoruz. Fakat Mekke’de duymuş olduğumuz şu ayet bizim Müslüman olmamızı engelliyor: “O kullar ki Allah (c.c) ile beraber başka ilâha tapmazlar, Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler bunları yapan günahının cezasına kavuşur. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçak olarak ebedî kalır” (Furkan Sûresi, 68-69)

Oysa biz, Allah (c.c) ile beraber başka ilahlara taptık. Allah’ın haram kıldığı cana kıydık ve zina da yaptık. Bu ayetler olmasaydı elbette sana uyardık.

Bunun üzerine: “Ancak tövbe eden iman edip amel-i salih işleyen kullar müstesna. İşte Allah (c.c) bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c) çok bağışlayıcı ziyade acıyıcıdır. Kim tövbe edip iyi amel ederse şüphesiz tövbesi kabul olarak Allah’a (c.c) döner” (Furkan Sûresi, 70-71) Ayet-i Celileleri nazil olur.

Efendimiz (S.A.V) yukarıda zikrettiğimiz iki Ayet-i Celîle’yi onlara gönderir.

Bu defa derler ki: Bu çok güzel ama şartları çok ağır. Amel-i Salih şartı var. Biz iman etsek te Amel-i Salih işleyemeyeceğimizden korkarız.

Bunun üzerine: “Şüphesiz ki Allah (c.c) kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez. Bunun dışındakileri ise dilediği kimseler için bağışlar” (Nisa Sûresi, 48) ayeti nazil olur.

Efendimiz (S.A.V.) bu Ayet-i Kerimeyi onlara gönderince, onlar: “Bunda da şart var. Mağfiret Allah’ın dilediklerine vaat edilmiştir. Biz Allah’ın dilediklerinden olamayacağımızdan korkarız” derler.

Bu defa da Allah-û Teâlâ: “De ki: Ey (bütün kötülükleri yaparak) kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah (c.c) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki, O çok bağışlayan ziyade esirgeyendir” (Zümer Sûresi, 53) Ayet-i Kerimesini indirir.

Bu ayeti okuyan o insanlar, İslam’ı seçerler. Cenab-ı Allah “Rabbinize yönelin ve Rabbinize teslim olarak Allah’tan ümidinizi kesmeyin.” Demek ki kul hata yapar, kul yanlış yapar, kul günah işler, kusur işler ama Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek gerek.

Buradan anlaşılmaktadır ki, hiçbir konuda ümitsiz olmak gerekmez ve eğer aranırsa mutlaka bir çıkış yolu bulunur.

İçinde bulunduğumuz kargaşa ve fitne ortamına rağmen, bir an bile ümidimizi kaybetmememiz gerekir. Çünkü ümit var. Ümit var olmanın da, huzurlu olmanın da temelidir. Nice şer sandığımız olaylarda hayırların olacağını gözden kaçırmamak gerekir.

Umutsuzluk en büyük günahlardan biridir. Bu yüzden gerçek bir Müslüman hiçbir durumda “Allah’ın rahmetinden ümit kesemez”. Bunun yerine, varsa hataları bunlardan kurtuluş yollarını arar.

Kalk, silkelen, kendine gel!!!

Umutsuzluğa sarılma,

Umutsuzluk şeytandandır.

Ümit etmek Allah’tandır.

ŞEMS-İ TEBRİZİ

Selam ve dua ile…

-Hacı ARICI-

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP
    300x250
    300x250r