DOLAR 32,2422 0.1%
EURO 35,2008 0.12%
ALTIN 2.476,480,36
BITCOIN 21263766,69%
İstanbul
17°

KAPALI

13:05

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

M.Zeki Sayın

M.Zeki Sayın

05 Kasım 2022 Cumartesi

    Canavar kim? Trafik mi – Kullanan mı!?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Üniversite de olduğum yıllarda sayın hocalarımız derslerini anlatırken yeri geldikçe ülkemizin geri kaldığını, geri kalmış ülkeler arasında sayıldığını söyler ve geri kalmış bir ülke olarak der bazı hususlara değinirlerdi. Bizlerde idealist gençler olarak itiraz eder –Ne olur hocam geri kalmış demeyin de, gelişmekte olan ülke deyin derdik. Hocalarımız bizi kırmaz peki öyle deyim de yarın ülkeleri gezip gördükçe sizler de söyleyeceğinizi söylersiniz derdi.

    Yıllar geçti bazı yerlere geldik değişik ülkelere vazifeli vazifesiz gidebilme imkânı bulduk. Şehirlerden şehirlere arabayla gittik. Velhasıl çeşitli ulaşım araçlarını hem kullandık, hem de kullananlarla birlikte olduk. Trafikte bazen kızdık bazen de disipline, uygulamaya memnun kaldık, içimizden yüzlerine karşı da teşekkür ettik.

    Bir defasında Frankfurt’ta doğru gideceğimiz yerde sola yanaşmışız sola geçiş ışığı yandığında, arkamızdakine –“bekle kardeşim biz doğru gideceğiz” diyemedik mecburen sola döndük 20 kilometrelik bir tur atarak tekrar ayrıldığımız yere geldik ama bu defa orta şeritte idik. Üç şerit, dört, hatta beş olmamıştı her araba ip gibi hepsi şeritlerinin içinde geç ışığını bekliyordu. Ana yola girişte eğer tek şerit ise her araba tek şeritle gidiyor, yol iki şeritli olabilecekken bir diğeri ikinci sırayı yapmıyordu. Çünkü ana yola gelen tek şeride göre düşünülmüş. Şehir içinde bordür taşları 30-40 santime kadar yükseltilmemiş (Arabalar tretuvara park etmesin diye) Çoğu yerde 10 santimi geçmediği gibi sadece çizgi ile de yetinilmiş. Bir ülkenin ileri olup olmadığını bordür taslarının yüksekliğinden tretuvarlara arabaların park etmesinden anlarsınız. Şimdi de son zamanlarda şehir içinde ister yokuş yukarı ister aşağıya doğru yola, geniş veya dar asfalt yükseltilerek setler yapılmaya başlandı. Gece eğer o yoldan ilk defa geçiyorsanız arabanızın ortası cart diye yola sürtünebilir kırılan sökülen nedir bilemezsiniz. Mesela Sarıyer de yeni açılan tünelden geçerek Nalbant tepeye doğru iki kilometrelik yolda tam ondan fazla set (yükseltilmiş asvalt bazıları geniş bazıları dar) görebilirsiniz. Bunu hangi aklı evvel belediye yetkilisi yapıyor bilmiyorum!. Başkaları rastladı mı bilmiyorum gelişmiş ülkelerde ben böyle bir duruma hiç rastlamadım. Bordür taşlarının yüksekliğine bir de bu durumu eklemek lazım ölçü olarak herhalde.

    Bayramda gişelerden geçişler parasızdı ve duraklamalar da yoktu. Ama Bayram günü saat 19.10 da Caddebostan’dan çıktık saat 23.30 da Sarıyer’e gelebildik. Bir başkası Harem İskelesine iki saatte gidebildi. (Güya boğazı daha kolay ve çabuk geçerim diye) Bayram dönüşü Cuma günü (18.10.2013) Ankara’dan 16.00 da çıktık. İstanbul’a tam dokuz saatte gelebildik. Taki yolların ana yola bağlantı yakınlarına gelindiğinde üç şeritli dört, beş şeritler altı şerit halini alıyordu. Tali yollardan tek şeritle gidilmesi gerekirken bazı yerlerde iki hatta üç şeritle ana yola girilmesine çalışılıyordu. Tabiatı ile bu durum ana yolu hesabından çok daha yukarı çıkarınca araba hızı dakikalarca hatta saatlerce 15-20 kilometre hızla gitmek mecburiyetinde kalınıyordu ve nitekim de öyle oldu.

    Şimdi bu durum dikkate alındığında bir ülkenin ilerlemesinin sadece zenginlikle ilgili olmadığı esas olan fikri olgunluğun ve bu yolda eğitilmiş insanların varlığına bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır. İnsanlar fikren yükselmedikçe insani eğitimle eğitilmedikçe yasakçılık ne kadar etkileyebilir ki. İster ana yolda- tali yolda isterseniz şehir içinde her on metreye bir trafik polisi dikemezsiniz- kameralar koyamazsınız, beş yüz metrelik mesafede dört defa şerit değiştirene, gerektiğinde emniyet şeridinden hızla gidip şerit içinde bekleyenlere nanik yapanlara mani olamazsınız.

    Özellikle başta İstanbul olmak üzere nüfusu fazla olan büyük şehirlerde trafik meselesi devamlı konuşulur, bazen yolların kâfi gelmediği, bazen ışıklandırmanın, bazen de trafiğe çıkan arabaların çokluğundan söz edilir. Sanki dünya da diğer ülkelerdeki arabalardan bizde daha mı çok! Ülkemiz de her Ramazan ve Kurban Bayramında yüzlerce insan trafik kazasında ölüyor bine yakın insan yaralanıyor. Bu durumda mı yolların yeterli olmadığı! Hiçte öyle değil. Esas olan insani eğitim görmesi ve kendilerinin dışında diğer insanların haklarına riayet etmeleridir. Başkalarının hakkına tecavüzü, beceriklilik olarak görmeleridir.

    Yıllardır yazıp söylüyoruz şu köprülerdeki gişeleri çıkış yerlerine koyun ki,  Ankara’ya gidecek olanı Üsküdar’a çıkış yapacak olanın arkasında dakikalarca beklemesin. Köprünün üzerinde veya arkasında yığılma falan olmasın ama oluyor. Yıllar geçiyor sonra söylediğimiz gibi yapılıyor. Ne yapalım jeton yıllar sonra düşüyor.

    Şimdi bu anlatılanlardan sonra gerek şehir içinde yarım saatlik yolu üç saatte gerekse şehir dışındaki transit yollarda dört saatte gidilecek yolu dokuz saatte alabiliyorsunuz. Bu kadar zaman kaybı – arabaların yıpranması – yakıtı açısından hesap etme imkânı olursa, kaybın büyüklüğü herhalde herkesi şaşırtacaktır.

    Esasta trafik cec (yığılı buğday) halindeki bir buğdayın kaydığı gibi kayar gider, önü boş olan bir otomobil kendisine tanınan hızla gitmiyorsa, sağdaki-soldaki şeritte giden arabaların ne zaman nasıl önüne geçeceğini bilemezse, transit yolda 15-20 kilometre hızla gidilmesine meydan veriliyorsa, canavarın trafik değil, trafikte bulunup insani eğitimden uzak olanlardır.

    M.Zeki SAYIN