DOLAR 32,4504 -0.15%
EURO 34,8290 -0.66%
ALTIN 2.441,260,23
BITCOIN 2063066-0,47%
İstanbul
16°

KAPALI

04:27

İMSAK'A KALAN SÜRE

İbrahim Balcıoğlu

İbrahim Balcıoğlu

12 Aralık 2023 Salı

    Şimdi Oldu Öğretmenim!

    Şimdi Oldu Öğretmenim!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ortaokul Türkçe dersi öğretmenimle hala irtibat halindeyim. Bize Türkçe dersini sevdirdiği ve yazma zevkini aşıladığı için kendisine müteşekkirim. Hatta yıllar sonra siyasi bilincimin gelişeceği MTTB ile beni tanıştırdığı için de şanslıyım. Hocam şair ve yazar olarak ilerlemiş yaşına rağmen billur bir zekâ ile yıllar öncesine ait hatıralarını edebi bir üslupla yazıp yayınlıyor. Yayınladığı bu yazılarını da bizlere ulaştırıyor. Ben de her hafta ilgi ile takip ediyorum.

    Geçen hafta gönderdiği yazısında liseden sınıf arkadaşım Nesrin kendisine gönderdiği maili konu alarak “Söyleyin Ayıbımı, Söyleyin Lütfen” diyerek bizlerden yardım istemişti. Bunun üzerine yazının ulaştığı kişilerden bazıları konuyla ilgili görüşlerini yazmışlar. Bu hafta da gelen cevapları yazısına konu etmiş. Bunun üzerine bende fikirlerimi hocama ilettim. Öncelikle arkadaşım ne yazmış onu okuyalım.

    “Günaydın Hüseyin Hocam;

    Gönderdiğiniz yazıları okuyorum. Bir yazar, bir düşünür olarak dünya ve insanlık meselelerini görmezlikten gelmeniz hayrete düşürdü beni. 44 gündür Filistin’de, Gazze’de vahşice bir katliam yaşanıyor. İnsanlık vicdanını kül edip geçen bu soykırım hakkında tek kelimeniz yok.  Aynı dünyada mı yaşıyoruz; merak ettim. Saygılarımla…”

    Ben de “Arkadaşımız Nesrin’in eleştirisine doğrudan kendiniz cevap vermek yerine öğrencilerinizi ve arkadaşlarınızı konuya davet ederek onların cevaplandırmasını istemenizi doğru bulmadığımı belirtmek isterim. İki kişi arasındaki görüş teatisini hatta görüş beyanı isteğini kamuya açmanız etik olmamış. Nesrin, sizden konuyla ilgili görüş beyan etmenizi, hatta zalim İsrailli kınamanızı istemiş. Siz konuya üçüncü tarafları da davet ederek tanımadığı bir sürü kişinin görüşü altında adeta ezilmesini sağladınız.

    Filistin’de iki aya yakın süredir bir zulüm yaşanıyor. 7 Ekim günü Hamas’ın etkinlik alanında bulunan bölgede kendilerine kassam tugayları tarafından atılan füzelerle başlayan bu zulüm o gün başlamadı. Yüzyıllık bir tarihi var bu zulmün. 1917’de bölgenin İngiltere’nin eline geçmesiyle başlayan zulüm, bugün bu noktaya gelmişse bunda İngiltere yanında ABD ve bütün Avrupalıların katkısı olduğu yadsınamaz. Ama 1947-67 sınırları uluslararası anlaşmalarla belirlenmişken 75 yıldır gelinen noktada Filistinlilerin elinde %5 bile toprak kalmamıştır.

    Ellerinde toprakları kalmamışken en küçük insan haklarından bile mahrum kalan bu milletin başkaldırıdan başka hangi şansı kalmıştır? Filistinlilerin yaptığını bizim kurtuluş savasımıza benzetmek mümkün iken buna bile sahip çıkamamak en ufak tabirle acziyettir. Yapılan bu hareketin karşılığının topyekûn bir milleti katletmek olmamalıdır. Bu süreçte 5 bini çocuk 5 bini kadın ve 5 bini de yaşlılardan oluşan 15 bin insan ölmüş, 2 milyonu yerlerinden edilmişse bu bir soykırımdır. İnsanlar bugün gıdaya, ilaca, hastaneye, suya ve elektriğe ulaşamıyorsa bu bir soykırımdır. Bu bir insanlık suçudur.

    Bazılarının dediği gibi Filistin diye bir sorunumuz yok diyemeyiz. Bize ne Filistin’de yapılanlardan diyemeyiz. Bin yıl o topraklarda kalmış ve o bölgeleri yönetmiş bir milletin bugünkü fertleri olarak elimizden geleni yapmalıyız. Bu bize tarihin bıraktığı bir mirastır. Bu aynı zamanda dindaşlığımızın bir gereğidir.

    Bugün yapılan savaş değil soykırımdır. İnsanların olaya bakışı ise bir illüzyondan ibarettir. Daha dün petrole bulanan birkaç kuş için gözyaşı döken insanların bugün susması nasıl açıklanabilir? Dünyanın öbür ucunda öldürülen birkaç balina için ortalığı ayağa kaldıran insanlar nerede? Öldürülen 300-500 Yahudi için ayağa kalkan batı devletleri 20 bin insanın öldürülmesi ve 30 binin yaralanmasına neden ses çıkarmıyor? 50 bin evin/binanın yıkılmasına neden göz yumuyorlar?

    Bu soruları artırmak mümkündür. Bugün Filistin’de bir dram yaşıyor ve bizler bunu bir macera filmi gibi izliyoruz. Büyük büyük devletler hala algı peşinde ve İsrail’in yanında duruyorlar. Sevindirici olan şu ki insanlar devletlerinin bu politikalarını desteklemiyor ve Filistin halkının yanında olduklarını açıklıyorlar” dedim.

    Hocam yeni gelen yazsında benim ve birkaç arkadaşımızın daha görüşlerini yayınlayarak eleştiriye de açık olduğunu belirtmiş. Kendisine hayırlı uzun ömür dilerim.

    Devamını Oku

    Bir Varmış Bir Yokmuş Çiftçilere İkramiye Yokmuş

    Bir Varmış Bir Yokmuş Çiftçilere İkramiye Yokmuş
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Temmuz ayında emekli maaşlarına yapılan yetersiz zamlar çok tartışılınca kamuoyunda Cumhuriyetin 100. Yılı münasebetiyle emeklilere bir defaya mahsus ikramiye verileceği söylentileri çıkmaya başladı. Bu söylentiler zamanla 5.000 lira olacak şekilde somutlaşmaya başladı. Sonunda iş ciddiye bindi ve meclis açılınca hükümet kanadına mensup bir grup milletvekili çıkacak bir kanun içine bir madde olarak bu ikramiyenin ödeneceğini iliştirdi. 

    Bu düzenleme “Kurumca bu Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca 2023 yılı Ekim ödeme döneminde gelir veya aylık ödemesi yapılanlara dosya bazında 5.000 TL tutarında bir defaya mahsus olmak üzere ödeme yapılır” şeklinde yapıldı. İstisna olarak da “Gelir veya aylık almakta iken 2023 yılı Ekim ayı içinde bu Kanun veya 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamında sigortalı olarak çalışanlar ve bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamına girecek şekilde faaliyette bulunanlar ile sigortalı olup olmadıklarına bakılmaksızın 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasında sayılan işyerlerinde aylıkları kesilmeksizin çalışanlara bu madde uyarınca ödeme yapılmaz” şeklinde 5510 sayılı kanuna geçici 98.madde olarak kabul edildi.

    Bu maddenin uygulanması için de Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilerek “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile ödeme tarihini belirlemeye Kurum yetkilidir” Bu madde gereğince bugüne kadar çıkarılan herhangi bir genelgeye rastlamadık ama kurum bu ödemeleri hesaplara yatırmaya başladı. Buna göre 11-13 Kasım tarihleri arasında SSK emeklilerine, 14 Kasım tarihinde de Bağkur ve Emekli Sandığı emeklilerine ödeme yapacağı duyuruldu. Ancak bu tarihler arasında parasını almak için banka ve PTT kapılarına giden bazı emekliler hesaplarına para yatmadığını görerek sükûtu hayale uğradılar. Uğradılar çünkü yukarıda belirtilen madde gereğince emekli değil çalışan gibi değerlendirildiğini öğrendiler.

    Meclis zaten çalışan emeklileri kapsam dışında tutarak büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Bu sefer de babadan dededen kalan birkaç dönüm araziyi boş bırakmayarak onu işlemeyi ve ekonomiye katkı sunmayı devlet çalışma olarak görmüş ve onları kapsam dışında bırakmıştı. Bu durum garip bazı durumları da ortaya çıkarmadı değil dönüm başına 170 lira aldığı için bu ikramiyeden olan birçok kişi mağdur olurken kayıtdışı çalışan çok büyük kesim de bundan yararlanmış oldu.

    İşin diğer bir garip yanı da bürokrasinin meclis iradesine vurduğu bir başka darbe oldu. Doğum borçlanmasında olduğu gibi meclis iradesinin aksine bürokrasi ödenecek olan bu ikramiyeyi de önledi. Bilindiği gibi meclis doğum borçlanmasını da askerlik borçlanması gibi çıkardığı halde bürokrasi doğumdan önce sigortası olmayan kadınların borçlanması yapmasını önlemişti. Bu defa da olay o kadar vahim olmasa da muhtemelen 5 milyon civarında bir çiftçi kitlesi bu ödemeden yararlanamayacak. Bu da siyasi iktidara yerel seçimlere giderken bir darbe olacak gibi görülüyor. Oysa bu ödeme hiç gündeme gelmese bu kadar tahribat yapmazdı. İlk etapta çalışmak zorunda kalan emekliler küstürülürken ikinci etapta da aile gelirine ufak tefek katkı sağlamak için tarımla uğraşan, ziraat odasına kaydı olan büyük bir kitle kaybedildi. Bu saatten sonra bir düzenleme yapılır mı hiç sanmam öyle olsa bir iki haftadır bunu dillendiren oda başkanları dikkate alınır ve iş daha başından düzeltilebilirdi. Bürokrasinin bu yorumu iktidar sahiplerinin canına mihnet bir yorum oldu. Zaten vermiyorlardı şimdi hiç vermezler. Öyle ya emekliler bütçe üzerinde büyük yük oluşturuyorlar.  

    Devamını Oku

    Giresun Dernekler Tarihi Kitaplaştırıldı

    Giresun Dernekler Tarihi Kitaplaştırıldı
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Giresun sivil toplum önderlerinden araştırmacı yazar İbrahim İlyasoğlu tarafından yazılan Giresun Dernekler Tarihi önemli bir boşluğu dolduracak gibi görülüyor. Kendisi de bir dernek başkanı olan İlyasoğlu, özellikle Giresun, İstanbul, Ankara, Bursa, ABD ve Avrupa’da kurulan dernekleri ele aldığı kitabında derneklerin kuruluşu, faaliyetleri ve kurucuları hakkında önemli bilgiler veriyor.

    Önemli sivil toplum önderlerinin görüş ve yazılarına da yer verilen kitapta 1900 yılından başlayarak Cumhuriyet döneminde Giresun ile ilgili kurulan derneklerin tarihi, derneklerin faaliyetleri, dernek ve STK’larda gönüllü faaliyet gösteren idealist insanlar ile yapılan söyleşiler ve röportajlar, derneklerle ilgili makalelerin derlendiği kitap ilgililerin başvuru kaynağı olmaya aday görünüyor.

    Metin Toker, Halil Kütük, İbrahim Balcıoğlu, Nuri Yılmaz, Uğur Karaibrahimoğlu, Orhan Bayram, Aydın Petekçi, Bekir Bayram, Adnan Odabaş, Şükran Güral, Mehmet İpek, Kemalettin Kılıçarslan, Veysel Akalın, Nihat Öztürk gibi dernek ve vakıf yöneticisi ve yazarların yazı ve makalelerine yer verilen kitapta önemli sayıda habere de yer verilmiş…

    Yazar kitabın yazılış öyküsünü “2004 yılında Giresun Ticaret ve Sanayi Odası olarak Güney Doğu illerine bir iş gezisi yaptığımızda, yolumuz üzerindeki Hakkâri’ye uğradık. Hakkâri Ticaret ve Sanayi Odası bizleri misafir ettiğinde, Başkan Ahmet Şen duygusal bir konuşma yaparak, “dağların arasında her şeyden mahrumuz, bir tarafta terör örgütü, diğer yanda devletimiz, iki arada mağduruz. Sizler Karadenizli olarak, bir ayağınız Ankara-İstanbul, diğer yanınız Avrupa-Amerika’da. Allah rızası için halimizi anlatın” dediğinde, dünyaya ne kadar açık olduğumuzu anladım.

    Önemli olan çok sayıda demekte STK’da görev almak değil, bu görevleri yaparken Giresun’a, topluma faydalı faaliyetleri aşkla yapmaktır. Her görüşten, her meslekten insanın bir araya gelerek çalıştığı derneklerin daha başarılı olduğu araştırmalar ile ortaya çıkmıştır. Prof. Nazım Elmas bir sohbetimizde, gönülle yaptığınızda, başarı daima arkasından gelir, yüreğinizle yaptığınız işe devam edin demişti. Göç verdiğimiz illerde, bir araya gelemediğimiz 1980’li yıllarda, Giresunlular kâle alınmıyor, aday olamıyor, bürokraside görev alamıyor, iş hayatında öne çıkamıyordu.

    Derneklerin ortaya çıkması, Giresun Dergisinin bu idealin öncülüğünü yapması ile Giresunluluk bilinci yükseldi. Gücünün farkına varan hemşerilerimiz 1990’lı yıllardan sonra çoğalan dernekler ile gücünü ortaya koydu. Milletvekilleri, belediye başkanları, meclis üyeleri, siyasetçi olarak göreve getirildiler. Çevrenin genişlemesi ile iş hayatındaki başarıları da arttı. Bürokraside görev alan hemşerilerimiz ile gurur duyduk. Batlamalılar Derneği Başkanı olduğum 1990’lı yıllarda dernek lokalimizi ziyaret eden milletvekillerine, bürokraside bölgemiz insanının çok az olduğunu söyleyerek, biz daha fazlasını istiyoruz” diyebilmiştim.

    Kitap çalışması yaparken görüşüne ve ilçesine bakmadan Giresun, Ankara, İstanbul, Bursa, ABD, Avrupa’da ve diğer beldelerde bulunan, Giresun Dernekçiliğine emek veren idealist gönül adamlarına ulaşarak, yazı ve söyleşi talep ettim. Basın ve medyada çağrı yaparak katkı yapmaya davet ettim. Çağrıma cevap verenlerin makale ve söyleşilerini kitaba yazdım” diye belirtiyor.

    374 sayfalık kitap daha iyisi yazılana kadar dernekçiliğimizin serencamı olarak kütüphanelerimizdeki yerini alacak. Teşekkürler İbrahim İlyasoğlu…

    Devamını Oku

    Seçim, Geçim ve Deprem Üzerine…

    Seçim, Geçim ve Deprem Üzerine…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Pandemiydi pahalılıktı derken şimdi de deprem oldu; her şey birbirine karıştı. Son üç yıldır ülkemizin başı dertten kurtulmuyor. Pandemi nedeniyle çalışma imkânları ve diğer sosyal yaşantılar epeyce kısıtlanmış, ekonomi iyice daralmıştı. Birden her şeyin fiyatı doludizgin arttı. Ev fiyatları ve kiraları da orantısız arttı. Fiyatlar artmasına arttı ama üretim de azalınca rakamların da önü alınamadı. 700-800 bin liraya pahalı bulduğumuz evler önce bir milyonu daha sonra da 2 milyonu aşıp kendini saray konumuna çıkarttı. Kiralar da hakeza en düşük kiralar bile 2-3 bin lira civarında 10 bin lira ve üstüne de var diyorlar. Gıda fiyatlarına ise yetişilemiyor. Ekmek bile 5 liranın üstünde. Yumurta fiyatları ise 2,5-3 lira civarında. Tüm bunlar devam ederken 11 ilimizi kapsayan 13-14 milyon nüfusu etkileyen deprem ülkede şok etkisi yaratarak herkeste bir korku oluşturdu.

    Bunların üzerine açıklanan yeni karar ile iki ay sonra cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapılacak. Şimdilik 48 bin vatandaşımızın vefat ettiğinin açılanmasına aldanmayalım muhtemeldir ki bir o kadar da henüz cesedi ve kimliği teşhis edilmeyen, izinsiz gömülenler vardır. Bu kadar büyük deprem olunca yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı maalesef. Daha o sabah iktidarı ile muhalefeti ile bir araya gelip çözüm üretmesi gerekenler bir aylık süre geçmesine rağmen bir defa bile bir araya gelemediler. İktidar, muhalefetle konuyu görüşmeyi bir zayıflık gösterisi diye zannedilir düşüncesiyle yapamadı. Muhalefet de gittiği yerlerde bu büyüklükte bir depremde ben olsam ne yapardım yerine “buraya devlet gelmedi” diyerek ucuz politika yapmayı yeğledi. Oysa bu büyüklükte bir depremin altından kalkılması hiç de kolay değil.

    Tabi bu depremde en büyük başarıyı sivil toplum kuruluşları gösterdiler. Üzerinden 40 güne yakın süre geçmesine rağmen ilk günden başladıkları yardım faaliyetlerini bu güne kadar aksatmadan devam ettirdiler, ettiriyorlar. Bir de belediyeler çok güzel katkı sundular. AFAD koordinasyonunda kendilerine zimmetlenen belediyelerin bölgesinde çalışmalarını ilk günün heyecanıyla devam ettiriyorlar. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

    Bu süre zarfında bir süre çalışmalarına ara veren TBMM tekrar çalışmaya başlayınca ilk iş olarak Emeklilikte Yaşa Takılanların sorununu çözdü. Bütün sorunlar çözülmese de önemli oranda sorunlar çözüldü. Ancak bağkurlular açısından sorunlar yine bir başka bahara kaldı. Emekli olacağını sanan bağkurlular eski borçlarını sildiremediler. Eksik günleri kadar borçlanma yapmadan sorunlarının çözülemeyeceği bilindiği halde onların bu sorunu görmezden gelindi. Oysa bağkurluların birçoğu kendi primini zamanında ödemedi ama yanında çalıştırdığı işçilerin primlerini hep zamanında ödedi. Yanındaki çalışanı emekli olurken kendisi emekli olamadı. Bu konuda da kimseden bir yardım alamadılar.

    Bu arada yeni bir yapılandırma kanunu daha çıktı. Henüz bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kanuna göre vergi ve sigorta borçları yeniden yapılandırıldı. Bu kanunlar vergi ödevini zamanında yerine getiren vatandaşın azmini kırsa da siyasiler oy kaygısı ile bu kanunları 3-4 senede bir çıkarmaya devam ediyor. Bu kanunda eskilerin aksine bağkur borçlarının silinmesi ve bağkur süresinin ihyasına yer verilmemesi büyük eksiklik olarak göze çarpıyor.

    Deprem bölgesinin yeniden ihyasına başlandı. Yeni konutların yapılması için yeni alanların tespiti, tespit edilen yerlere de konut temellerinin atılması iyi güzel de ülkemizin tamamı deprem bölgesi oralarla ilgili neler yapıyoruz? İzmit depreminin üzerinden geçen 24 yılda ne yaptık? Yaptıklarımız hangi noktada yeniden değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Özellikle İstanbul’da olacak bir depremin altından nasıl kalkılacağı konusunda konunun uzmanlarının kafa yormasının zamanı gelmedi mi? Hala İstanbul nüfusunu 5 milyon daha artıracağı hesaplanan Kanal İstanbul rüyaları görülüyorsa vay halimize.

    Tüm sorunlar devam ederken seçimlerin nasıl yapılacağı da ayrı bir sorun. 13-14 milyon insanın doğrudan etkilendiği bir ortamda seçimin yapılabileceğine karar veren YSK, işin bütün vebalini yüklendi. Oysa 2-3 milyon insan yaşadığı yerden başka yerde oy kullanırken o bölgenin kaderini de etkileyecekler, oy verdikleri bölgelerin kaderini de etkileyecekler. Bu bile başlı başına bir sorun teşkil etmiyor mu? Ediyor etmesine de iktidar günü kurtarmanın, muhalefet ise iktidara uzanmanın sarhoşluğu içinde…

    SMMM İbrahim Balcıoğlu

    Devamını Oku

    Depremi Atlattık Ama Etkileri Uzun Sürecek…

    Depremi Atlattık Ama Etkileri Uzun Sürecek…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kahramanmaraş merkezli iki deprem ve ardından gelen küçük depremlerle ilk etapta Doğu ve Güney Anadolu bölgemizde 10 ilimiz büyük yara aldı. Başta Maraş, Adıyaman, Malatya, Hatay ve Gaziantep olmak üzere illerimizde ağır yıkıma neden olan deprem 15 milyon insanımızı derinden etkiledi. Ancak hasar bununla da sınırlı kalmadı. Bütün yurt sathına dağılan bölge insanı ve onların komşuları ve topyekûn 86 milyon insanımızda derin acılar yarattı. Ülke bir yardım seferberliğine girişerek elindekini avucundakini bölgeye akıttı. Öyle ki küçük çocuklar bile kumbaralarını kırarak içindekini belki bir yaraya merhem olur diye oradaki kardeşlerine gönderdiler. Dernekler, vakıflar, cemaatler seferber olarak bölgeye gittiler kimi su dağıttı kimi de çorba. Kimi çadır kurdu kimi konteyner. Kimi enkaz kaldırdı kimi de yaralı. Kimi enkaz altından canlı çıkardı kimi de vefat etmiş bir bedeni. Bugün 14.gün ancak hala tek tük de olsa canlı çıkarılıyor, enkazlarda canlı emaresi aranıyor.

    Elbet bugünler de geçecek. Canlı aramaları biterken enkazlar kaldırılmaya başlandı, başlanacak. Enkazlar bir başka kaldırılacak bu depremde. Ceset bütünlüğüne zarar vermemek için cerrah titizliği ile kaldırılacak enkazlar. İnşallah hepsi bittiğinde bir envanter çıkarılacaktır. Ancak görülen o ki fay üstlerine dikkatsizce yaptığımız kat kat inşaatlar modern tabutlarımız olmuş. Herkesin bildiği bir gerçek de işimizi hile ve hurda ile yürüttüğümüz. Bölgede sağındaki ve solundaki yıkılan binanın altındaki dükkânda züccaciye eşyaları bile düşmemiş ve kırılmamış. Bunu çok iyi düşünmemiz ve sonuç çıkarmamız lazım.

    Biz inançlı insanlar olarak hayır ve şerrin Allah’ın dilemesiyle olduğuna inanıyoruz. Ancak bir diğer gerçek de hem hayrı hem de şerri biz dilersek Allah bize veriyor. Şerri dilemeyeceğimize göre yaptığımız kasıtlı kasıtsız bilerek veya bilmeyerek hatalarımız ve günahlarımız bunu başımıza sarıyor. Fayların geçtiği yerler biliniyor ve haritalarımıza işaretlenmişse, biz o bölgelere buna uygun evler yapabiliriz ve yapmalıyız. Ancak birimizin yaptığı uygun olmayan binalar bir diğerimize örnek ve emsal oluyor. O yaptı ben niye yapmayayım diye biz de yapıyoruz. Yapılan 10 kat 15 kat 20 kat evler modern zamanların tabutlukları olarak binlerce insanımıza mezar olmuşsa bunda hepimizin suçu yok mu? Şimdilerde TOKİ Konutlarının neden yıkılmadığını düşünüyoruz. Oysa TOKİ konutları, şehrin dışına rantın olmadığı yerlere ve zemini sağlam bölgelere kuruldu. Bir de bina yapmada son teknoloji olan tünel kalıp sistemleri kullanıldı. Şehrin ortasına metresi milyon liralara çıkan arsalara kurulmadı.

    1999 depreminde de bu depremde de sivil toplum örgütleri güzel sınavlar verdiler. Başta İnsani Yardım Vakfı (İHH) olmak üzere Anadolu Gençlik Derneği, Cansuyu, Beşir Derneği ve diğer dernek ve vakıflar yanında kamu destekli Kızılay ve Türkiye Diyanet Vakfı başarılı sınavlar verdiler. Özellikle Diyanet Vakfı binlerce görevliyi anında sahaya sürerek imamlar üzerindeki hep yardım isteyen kişi imajını sildiler. Bunun yanında tabi bunların ve bayan görevlilere çok büyük bir yük de binlerce kişinin defne hazırlanması oldu.

    Depremin en olumsuz görüntüleri siyaset alanında oldu. Bir türlü bir araya gelip ülke sorunlarına letafetle tartışamayan politikacılar depremde de kavga etmeye devam ettiler. Beklenen daha ilk gün Cumhurbaşkanının bütün siyasi parti liderlerini bir araya getirerek onlara durumu bütün açıklığı ile izah etmesi idi. Ama maalesef olmadı. Parti liderleri ve yöneticileri ise gittikleri bölgelerde keşke daha pozitif bir dil kullanabilselerdi ama o da olmadı. Ülkenin bu durumunda bile kavganın kimseye yarar sağlamadığı kısa süre sonra yapılacak seçimlerde görülecektir. O zaman kimse “neden böyle oldu” demesin.

    İktidarı ve muhalefeti ile siyasetçilerden yaklaşan seçimlerin gelecek yıl yapılacak mahalli idareler seçimi ile birlikte yapılmasını talep etmelerini bekliyoruz. Zamanında yapılacak seçimlerin kimseye faydası olmayacağı gün gibi ortada. Kim gelirse gelsin bu enkazın altından kalkması zor görünüyor. Belki bir seneye kadar bölge insanın acil ihtiyaçları karşılanır da insanlar, siyasal tercihlerini daha rahat yaparlar.

    Depremde vefat eden insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Acılı halkımıza başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Allah bir daha böyle acıları göstermesin, ülkemizi her türlü felaketlerden korusun.

    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.